

CHP Neden AK Parti Gibi Davranıyor?
CHP’nin AK Parti’ye benzer söylem ve eylemler sergilemesi, özellikle son yıllarda Kemal Kılıçdaroğlu liderliğinde partinin izlediği politikalarla ilişkilendirilebilir. Örneğin, CHP’nin "helalleşme" çağrısı, muhafazakâr kesimlere yönelik yumuşama çabaları, Kürt meselesinde daha ılımlı bir dil kullanması ve Millet İttifakı’nda geniş bir koalisyon kurma stratejisi, AK Parti’nin geçmişte uyguladığı "açılım" politikalarına veya muhafazakâr-liberal ittifaklara benziyor. Peki, bu bir strateji mi, yoksa ideolojik bir kayma mı?
CHP’nin bu tutumu, büyük ölçüde iktidar olma hedefiyle şekillenmiş bir pragmatizmden kaynaklanıyor. AK Parti, 2002’de iktidara gelirken geniş bir koalisyon kurdu: Muhafazakârlar, Kürtler, liberaller ve hatta bir dönem milliyetçiler. CHP, 2010’lardan sonra, özellikle 2015 ve 2018 seçimlerinde aldığı yenilgilerden sonra, "tek başına Kemalist çizgiyle iktidar olamayacağı" sonucuna vardı. Bu nedenle, AK Parti’nin eski başarısını taklit edercesine, farklı kesimlere hitap eden bir "kapsayıcı" dil geliştirmeye çalıştı. Helalleşme söylemi, muhafazakâr tabana; Kürt meselesindeki ılımlı ton, HDP’ye yakın seçmene; ve çok kültürlülük vurgusu, liberal ve sol kesimlere bir zeytin dalı olarak görülebilir. Bu, Atatürk’ün "devlet kurucu" stratejisinden çok, günümüzün "seçim kazanma" pragmatizmine dayalı bir hamle.
Ancak bu strateji, aynı zamanda bir ideolojik kaymayı da yansıtıyor. CHP, 1970’lerde Ecevit’le başlayan sol-sosyal demokrat dönüşümünü, 2000’lerde "ulusalcılık"la birleştirse de, Kılıçdaroğlu döneminde bu kimlikten uzaklaştı. Parti, artık klasik Kemalist "laiklik" ve "milliyetçilik" vurgusunu yumuşatarak, daha evrenselci bir "insan hakları" ve "demokrasi" söylemine yöneldi. Bu, AK Parti’nin ilk dönemindeki "AB reformları" ve "demokratikleşme" vaatlerine benzer bir ton taşıyor. Yani, CHP’nin AK Parti’ye benzemesi, hem stratejik bir taklit hem de ideolojik bir erozyonun sonucu.
CHP, Atatürk’ün Stratejik Hamlelerini Neden Göz Ardı Ediyor?
Atatürk, Cumhuriyet’i kurarken sert ve merkeziyetçi bir strateji izledi: Türk kimliğini üst kimlik olarak tanıdı, dini siyasal alandan ayırdı, tek parti rejimiyle otoriteyi pekiştirdi ve devrimleri yukarıdan aşağıya uyguladı. Bu hamleler, o dönemin koşullarında (Osmanlı’nın çöküşü, etnik ve dini ayrılıkların tehdidi) bir ulus-devlet inşa etmek için gerekliydi. Peki, CHP neden bu hassasiyeti ve stratejiyi terk etmiş görünüyor?
Atatürk’ün stratejisi, 1920’lerin ve 1930’ların kaotik dünyasına uygundu; savaş sonrası bir ulusu birleştirme zorunluluğu vardı. Ancak 2020’lerin Türkiye’si, küreselleşmiş, çok kutuplu ve demokratik taleplerin yükseldiği bir ülke. CHP, bu yeni konjonktürde, Atatürk’ün otoriter yöntemlerinin ters tepeceğini düşünüyor. Örneğin, Kürt meselesinde sert bir "asimilasyon" politikası bugün uygulanamaz; bu, hem iç çatışmayı körükler hem de uluslararası baskıyı artırır.
CHP, Atatürk’ün "devlet kurma" misyonunu değil, "seçim kazanma" hedefini önceliyor. Atatürk’ün tek parti rejimi, o dönemde muhalefeti yok sayarak işledi; ancak bugünün çok partili sisteminde CHP, geniş bir ittifak olmadan iktidara gelemez. Bu yüzden, Atatürk’ün "birleştirici otorite" yaklaşımı yerine, farklı kesimlere hitap eden bir "uzlaşmacı" tavır sergiliyor.
CHP, Atatürk’ün devrimci ruhunu sürdürecek dinamizmi kaybetmiş görünüyor. Parti, yıllarca "statüko bekçisi" olarak algılandı ve AK Parti’nin "Yeni Türkiye" söylemine karşı yenilikçi bir alternatif sunamadı. Bu yorgunluk, Atatürk’ün stratejik vizyonunu yeniden canlandırmak yerine, daha kolay bir yol olan "AK Parti’yi taklit" eğilimine yol açtı.
Türk Kimliği ve CHP’nin Etnik Söylemleri
Atatürk’ün Türk kimliğini üst kimlik olarak ele alması, Cumhuriyetin temel taşıydı. Bu, etnik ve dini farklılıkları bir potada eriterek ulusal birliği sağlamayı amaçlıyordu. Eğer bu yapılmasaydı, Türkiye, Yugoslavya gibi etnik temelli bir parçalanma riskiyle karşı karşıya kalabilirdi. CHP’nin son dönemdeki "çok kültürlülük" ve "etnik haklar" vurgusu, bu üst kimlik anlayışından bir sapma olarak görülüyor.
Atatürk, etnik ve dini ayrılıkçılığı bir "varlık tehdidi" olarak gördü; bu yüzden Kürt isyanlarını bastırdı, dini cemaatleri kontrol altına aldı. CHP’nin bugünkü söylemleri (örneğin, Kürt meselesinde "eşit yurttaşlık" vurgusu), bu hassasiyeti göz ardı ediyor gibi görünüyor. Eleştirmenler, bunun Cumhuriyetin "üniter" yapısını zayıflatabileceğini ve "bölücülüğe" kapı aralayabileceğini savunuyor.
CHP, bu söylemi "insan hakları" ve "demokrasi" çerçevesinde meşrulaştırmaya çalışıyor. Ancak bu, Atatürk’ün "önce birlik, sonra haklar" önceliğiyle çelişiyor. Atatürk, hakların tanınmasını ulusal birliğin sağlanmasına bağlamıştı; CHP ise bu sırayı tersine çevirmiş görünüyor. Bu, Cumhuriyetin kılcal damarlarını (üniter devlet, laiklik) riske atabilir mi? Evet, eğer kontrolsüz bir şekilde etnik kimlikler siyasallaşırsa, bu bir tehdit haline gelebilir.
CHP, Atatürk’ün Mirasını ve Ülkeyi Peşkeş mi Çekiyor?
CHP’nin politikalarını "ihanet" ya da "bölücülük" olarak gören bir perspektif.Ancak meseleyi daha objektif bir şekilde değerlendirelim:
CHP’nin Atatürk’ün mirasından uzaklaştığı açık. Parti, onun devrimci, merkeziyetçi ve milliyetçi ruhunu değil, daha evrenselci ve uzlaşmacı bir çizgiyi benimsiyor. Bu, mirası "peşkeş çekmek"ten çok, günün koşullarına uyarlama çabası olarak da okunabilir. Ancak bu uyarlama, Atatürk’ün "devlet aklı" hassasiyetini yeterince taşımıyor gibi görünüyor.
CHP’nin çok kültürlülük söylemi, eğer net bir "Türk milleti" çerçevesiyle dengelenmezse, etnik ayrışmayı körükleyebilir. Atatürk’ün korktuğu "bölünme" senaryosu, bu söylemin kötü yönetilmesiyle gerçek bir tehlike haline gelebilir. Özellikle HDP ile yakınlaşma, milliyetçi kesimlerde "ülkeyi bölüyorlar" algısını güçlendiriyor.
"İnsan hakları" ve "çok kültürlülük" gibi kavramlar, evrensel değerler olsa da, Türkiye’nin tarihsel ve jeopolitik koşullarında dikkatle uygulanmalı. CHP’nin bu kavramları kullanırken yeterince "devletçi" bir filtre koymaması, eleştirilerin haklılık payını artırıyor. Atatürk’ün "bağımsızlık" ve "birlik" önceliği, bu söylemlerin gölgesinde kalıyor.
Strateji mi, Çaresizlik mi?
CHP’nin AK Parti’ye benzemesi, hem bir strateji hem de ideolojik bir kaymanın sonucu. Parti, Atatürk’ün otoriter ve birleştirici mirasını günümüzün demokratik ve çoğulcu koşullarına uyarlamakta zorlanıyor. Bu, bir yandan iktidar olma çabasından, bir yandan da Kemalist ideolojinin modern Türkiye’de "yeterince çekici" olmamasından kaynaklanıyor. Ancak bu dönüşüm, Atatürk’ün Cumhuriyetin kuruluşunda gösterdiği "tehdit algısı" ve "stratejik vizyon"dan yoksun görünüyor. Eğer CHP, çok kültürlülük ve etnik söylemlerini "Türk milleti" üst kimliğiyle dengelemezse, bu, gerçekten de Cumhuriyetin temel taşlarını sarsabilir.
Atatürk’ün hassasiyetlerini göz ardı etmesi, CHP’yi "mirası koruyan" bir parti olmaktan çıkarıp, "ülkeyi yeniden şekillendirme" iddiasındaki bir aktöre dönüştürüyor. Bu, kimi için "ilerleme", kimi için "tehlike". CHP acilen bu tehlikeli gidişata bir son vermeli, fabrika ayarlarına geri dönmelidir.