CHP Kadın Kolları eski Başkan Yardımcısı Av. Merve Kır, Kalemin Sesi Dergisi Yazı İşleri Müdürü Ergin Özkul’un sorularını yanıtladı. İstanbul Sözleşmesi’nin önemine vurgu yapan Merve Kır, 6284 sayılı Kanun ile İstanbul Sözleşmesi arasındaki farkları detaylı bir şekilde açıkladı.
6284 sayılı Kanun’un İstanbul Sözleşmesi ile karşılaştırılmasını bizim için yapar mısınız?
Av. Merve Kır: Tabii ki. Öncelikle, 6284 sayılı Kanun’un 1’inci maddesinin 2’nci fıkrasında, kanunun uygulanmasında ve gereken hizmetlerin sunulmasında İstanbul Sözleşmesi’nin esas alınacağı açıkça belirtilmiştir. Ancak, bu iki düzenleme arasında önemli farklar bulunmaktadır. Bunlardan ilki, 6284 sayılı Kanun’un ismidir. Kanunun tasarı aşamasındaki adı “Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması Yasa Tasarısı” iken, Meclis’e sevk edilirken “Ailenin Korunmasına ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı” olarak değiştirilmiştir. Bu isim değişikliği, aile vurgusunun politik bir şekilde yapıldığını göstermektedir.
Ergin Özkul: Peki, kapsam ve tanım açısından ne gibi farklılıklar var?
Av. Merve Kır: İstanbul Sözleşmesi’nde ev içi şiddet tanımı oldukça geniştir ve mağdur ile failin aynı evi paylaşıp paylaşmadığına bakılmaksızın şiddetin her türünü kapsar. Buna karşın, 6284 sayılı Kanun’da ev içi şiddet tanımı daha muğlaktır. Özellikle “aile bireyleri” ve “hane” gibi ifadelerin neyi kapsadığı net değildir. Ancak kanunun uygulanmasında İstanbul Sözleşmesi’nin esas alınacağı hükmü göz önüne alındığında, bu muğlaklık uygulamada İstanbul Sözleşmesi’nin çerçevesiyle doldurulmaktadır. Bu doğrultuda, aynı evi paylaşmayan aile bireyleri, nişanlılar, resmi nikâh olmaksızın birlikte yaşayan partnerler ve eşcinsel partnerler de 6284 sayılı Kanun kapsamında koruma altındadır.

Ergin Özkul: Şiddeti önleme perspektifi açısından iki düzenleme arasında nasıl bir fark var?
Av. Merve Kır: 6284 sayılı Kanun, şiddetle mücadelede daha dar bir perspektife sahiptir ve somut olay bazlı koruma ve destek mekanizmaları sunar. Buna karşın, İstanbul Sözleşmesi toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmayı amaçlayan daha bütüncül politikalar öngörmektedir. Örneğin, eğitim müfredatlarının düzenlenmesi, medyanın ve özel sektörün farkındalık yaratma sürecine dahil edilmesi gibi kapsamlı yükümlülükler getirmektedir. Bu bağlamda, 6284 sayılı Kanun’un toplumsal cinsiyet eşitliğini odağına almaması önemli bir eksikliktir.

Ergin Özkul: İstanbul Sözleşmesi’nde veri toplama ve mağdurlara yönelik hizmetler açısından ne gibi farklar var?
Av. Merve Kır: İstanbul Sözleşmesi’nin 11’inci maddesi, taraf devletlere düzenli veri toplama ve şiddetin kök nedenlerini araştırma yükümlülüğü getirmektedir. Buna karşın, 6284 sayılı Kanun’da veri toplama yalnızca ŞÖNİM’ler tarafından yürütülen sınırlı bir faaliyet olarak öngörülmüştür. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi’nin 25’inci maddesi tecavüz kriz merkezleri oluşturulmasını öngörürken, 6284 sayılı Kanun’da bu konuda herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Benzer şekilde, İstanbul Sözleşmesi mağdurların tazminat talep etme hakkını güvence altına alırken, 6284 sayılı Kanun’da bu konuda özel bir hüküm yer almamaktadır.

Ergin Özkul: Son olarak, genel bir değerlendirme yaparsak iki düzenleme arasındaki temel farkları nasıl özetlersiniz?
Av. Merve Kır: İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir sonucu olarak ele alan ve bu eşitsizlikle mücadele etmeyi amaçlayan kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır. Buna karşın, 6284 sayılı Kanun daha dar bir perspektifle somut olay bazlı koruma mekanizmaları sunmaktadır. Ancak, İstanbul Sözleşmesi’nin esas alınacağı hükmü sayesinde 6284 sayılı Kanun’un eksik ya da muğlak yönleri uygulamada büyük ölçüde giderilmektedir. Bu nedenle, 6284 sayılı Kanun mevcut haliyle bile kadına yönelik şiddetle mücadelede son derece kıymetli bir iç hukuk metnidir.